"Yaşam akıp gider parmak uçlarımdan. Akıp giderken geriye devinimsiz
sözcükler bırakır. Bir kağıt ararım üzerine yazmak için, beceremem.
Sözcüklerim devinimsizdir, akmaz kağıda. Olduğu yerde dururlar öylece.
Düşünürüm...
Boş bir eylem kabının içerisindeyim. Sözcüklerim devinimsiz... Beni de alıştırırlar kendilerine...
Soru sormaya başlarım. Düşüncelerim bile donmuştur. Aklıma hiçbir şey gelmez.
Boş bir yaşam havuzu... İçinde boğulmak için ne kadar da mükemmel bir yer...*"
*Not: Yukarıdaki yazı 11 Haziran 2007, Pazartesi, Saat 02:09 tarihli güncemdir. Şimdi, yukarıdaki yazıyı bugün şans eseri nette dolanırken birisinin sayfasında gördüm. Ama ne yazık ki okur okumaz, elektrik gitti linki yeniden bulamadım (bugün yağmurlu hava burada, sabahtan beri elektrik gidip geliyor). Kim olduğunu da öğrenemedim tam olarak. Sinirlerim ayağa zıpladı. İşin en sinir bozucu kısmı da, ne bir açıklama ihtiyacı içerisine girmiş beyimiz/hanımımız, ne de değiştirme ihtiyacı hissetmiş. Sanki kendisi yazmış gibi kopyalayıp yapıştırmış, koymuş. Hayır, bu yazının çalacak çırpacak nesi var? Zamanında, bir gece aptalca bir heyecanla yazılmış kıçı kırık bir yazı. Zamanında, nice yazarımız, başka romanları, şiirleri, hikayeleri çalıp (afedersiniz esinlenip olcak o) kendisininmiş gibi yazdı. Nice akademisyenlerimiz intihal (afedersiniz ne intihali, biz intihal mi yaparız, orijinal olacak o) yaparak ünvanlar kazandı. Bunlar yaparken, sıradan bir insan niye yapmasın değil mi? Değil işte, yapmasın demiyorum, hobi olarak yine yapsın da, ne bileyim insan görür görmez bir kötü, bir fena oluyor. Hele size ait bir şeyse, kıçı kırık bir yazı da olsa insan sinirleniyor. Hırsızlık sadece para, mücevher, değerli eşya ile olmuyor demek ki. Yazıları bile çalıyor insanlar olanca hırsızlıklarıyla. Bunu buraya yazmamın amacı da, olur da şans eseri bir yerlerde görürseniz aklınızda bulunsun, bana haber vermeniz içindir. Eğer ki bir daha yakalarsam çok güzel laflar hazırladım o insana. Gerçi niye bu kadar büyütüyorsam onu da anlamıyorum. Sanal dünyada artık sıradan hale geldi bu işler. İnsanlar, yazarların sözlerini aforizmatik bir şekilde, sanki kendilerinden çıkmışçasına yazmakta beis görmüyorlar. Yahu yazdın tamam da, bari utan azıcık da kimden aldığını da belirt. Onuruna leke sürdürme. Yazdığını okuyacak 100 kişi içinden elbette ki birkaç kişi o yazdığının aslının kime ait olduğunu bilecek. Niye rezil olasın değil mi? Neyse fazla uzatmaya gerek yok, sadece bugün birazcık sinir oldum o kadar. Ya, madem çalacaksın git önemli insanların yazılarını çal be adam/kadın. Ne istersin benim önemsiz bir yazımdan.
Bu da ders olsun bana. Bundan sonra karalama şeklinde yazdıklarımı, ya da ileride yazacağım bir yazının iskeletini oluşturacak şeyleri kimseciklere göstermemeyi öğrenirim artık. Yoksa çevrede çok hırsız var azizim, koymaya gelmiyor anında ışık hızıyla çalıyorlar size ait ne varsa. Negatif'le daha önce konuştuğumuz gibi, artık dergilere yazı yollamanın zamanı geldi, geçiyor bile. Bakalım, elimizde birkaç ürün var onları yollayacağız. Yollamadan önce de, kafamızdan birkaç teori uydurduk, şayet ki beklediğimiz şekilde gelişirse olaylar, çok eğleneceğiz.
5 yorum:
Sizden (ç)alıntı yapılan metin bir defa sahiden belirgin bir edebi lezzet taşıyor; bu bir gerçek.
Değerli(?) türdeşlerimiz "consume-obey-die" üçgeninde duygularını adlandırıp kendi dil kalıplarını üretmektense; "konfeksiyon" tarzı "hazır diyim" lerden nemalanmayı, kıymetli zaman ve kıt zekalarını korumak açısından karlı bir alışveriş olarak görüyor olmalılar.
Üzerlerine birkaç beden yahut "neden" büyük gelen kelam, haşarata ve bilcümle kemirgene ev sahipliği yaptığında ise ordan burdan ufalanıp dökülüyor.
Hassasiyetinize katılmamak ne mümkün!
Tüm bu olumsuzluğun bizim açımızdan belki tek sevindirici yanı; dört yıl önceki güncenizin hoş satırlarını böyle vesileyle de olsa okumak oldu.
"Herkese hayatını anlatma.
Bazı parçalarını çalan olur." Ferit Edgü (İnsanlık Halleri'nden)
Yukarıdakini bir günceye yazmıştım daha önce. Hatta araklama fobisi gibi şeyler uydurmuştuk. Yazdıklarımı orada burada görmüştüm ben de. Yıllar geçti hala aynı.
Sanal ortamda yazdıklarımı kendime yazdıklarım kadar önemli görmedim hiçbir zaman. Yine de bir başkası alıp orasına burasına kopyalayınca canım sıkılıyor. Bizim yazdıklarımızla artizlik yapıyor insanlar. Acınacak bir durum. Hem de komik. Bu kadar mı düştü bu insanlar?
Sözüm sizin yazdıklarınıza değil efendim. Sizden söz aşırmaları normal. Bazen benim de çalasım geliyor, kendimi zor tutuyorum. Bu insanların düştüğü komik durum benim yazdıklarımı aşırmalarından kaynaklanıyor. Yoksa sizin yazdıklarınız, insanı araklamaya zorlayan kıymetli eserler. Çalana hak veririm yani.
O değil de kim bilir ne pis amaçlarla kullanılıyor yazdıklarımız.
Ve buraya yazamayacağım birçok şey :)
Ne kadar eğlenceli bir yazı yazmışsın ya :)
(Dergilere yollayacağımız yazıların yayınlanması can çekiştiğini düşündüğüm edebiyat dünyasını benim gözümde yerle bir eder. Madem insanı yaşatan bir umuttur, kuyuya taşı atıp biri çıkarmaya çalışacak mı diye bekleriz. Çıkarmaya çalışan olmazsa umutlanmaya devam ederiz.)
@nomen, öncelikle teşekkür ederim ama o yazı yıllar önce öyle bir çırpıda yazılmış bir şeydi. (ç)alıntı yapılacak kadar ağırlığı olduğunu tahmin etmemiştim hiç. ama insan, kendisine ait bir şeyin uluorta yerde başkasına aitmiş gibi sergilendiğini görünce çıldırmıyor değil. "hazır diyim" kalıbını da çok beğendim. sonuna kadar doğruluğu olan bir şey bu. yığınlarca insan okumuyor ki, kendini ifade edebilsin, kendisini ifade edebilecek "sözcükleri" sıralayabilsin. kendisini ifade edebilecek olanlar da, küçük yaştan itibaren köreltiliyorlar türlü yarışlardan yarışlara girmekten. sınavlarla geçiyor insanların ömrü. e haliyle okumaya fırsat mı kalır? ne kadar boş bir uğraş! diye bakıyor insanlar.
@negatif; efendim bu yorumlarınız beni benden alıyor her defasında. sıklıkla bu mübalağa sanatını kullanmak zorunda mısınız üstadım?:) yalnız yazdıklarımızı gerçekten de, bambaşka amaçlar uğruna kullanılıyor olduğunu düşününce ürpermedim değil. Bence kuyuya iki taş atalım biz?
"efendim şimdi açıkça söyleyeyim, mübalağa da biraz gerçeklerden beslenir. yüzyıllardır kendimizi yerden yere vurduk, kendimizdekileri gördüğümüz halde sanki hiçbir özelliğimiz yokmuş gibi, hiçbir şey yapamıyormuşuz gibi davrandık durduk. kendimizi hep dışladık. oysa ki bizde ne cevherler var. bir sözümüzle asdasdd"
mübalağa böyle olur :)
sevgili abukcum, bugün beklediğim gün geldi. malumunuz üzre sonbahar kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. yağmurlar yağdı, elektrikler kesildi. bazı işlerimi halletmek için insan içine çıktım. yağmur yağınca ne olur bilirsin, tren yolunun kenarında sümüklü böcekler cirit atıyordu. annemi o böcekleri ezmemesi için uyardım. yürümekte zorlandık. sümüklü böcekler zor durumda ve ben seni senden alıp onlara karşılıksız vermeyi düşünüyorum.
o da değil, bugün bana bir e-posta geldi. iyi bir yazıydı. yıllardır çözemediğim sorunu çözdüm ve bunu milyonların okuduğu blogumda paylaşmak istiyorum. şimdi o e-postayı alıp kendi düşüncelerimmiş gibi paylaşsam ne çıkar bundan? ne yani, sözcükler hepimizin değil mi? sözcüklere anlam verirken kimse bize sormadı diye kullanmayalım mı onları? günde beş yüzden fazla sözcük kullanıyoruz diye bize ceza mı keserler?
sözcüklerin nereden geldi senin? nereden besleniyorsun? kimin için çalışıyorsun?
bana bunlarla gelme.
geceleyin dışarı çıkalım mı? sümüklü böceklerin karşıdan karşıya geçmelerine yardımcı oluruz. hem ben sana yahya kemal'i niçün hiç sevmediğimi anlatırım. belki de uzaylı görürüz. ne dersin abuk'um, bukowski'm? dışarı çıkalım mı? evde olmayalım mı? dağlarda dolaşalım mı?
ınternet böyle insanlarla dolu maalesef.kimbilir benim de kaç yaızm başka yerlerde dolaşıyor..
emeğe saygı, fikre saygı, düşünceye saygı yok ki...
ben de dünyama beklerim
sevgiler,
ful.
Yorum Gönder