Sayfalar

13 Mayıs 2014 Salı

Zamanın Kısırlığı

Birçok şey yapıyorum gün içerisinde. Zaman yetmiyor. Gün içerisinde bir sürü hikaye dinliyorum, hepsini birleştirmeye zaman yetmiyor. İşe gidiyorum, işten geliyorum, dinleniyorum, kitap okuyorum, dizi-film izliyorum, uyuyorum, kalkıyorum...Gün başlarken tekrardan al başa..

Beni bu koşturmacaların arasında, dinlediğim hikayeler yoruyor en çok. Bilmediğim, tanımadığım hikayeler. Henüz birileri tarafından dinlenmemiş. Bu hikayelerin ağırlığı beni yoruyor.

Hikayelerle birlikte, yeni bir şehirde, yeni bir coğrafyada her geçen gün daha başka bir insan oluyorum. Ahmet Hamdi Tanpınar, "Coğrafya kaderdir" derken bunları mı kastetmişti acaba? Bilemiyorum. Hiç olmak istemediğim bir insan olmayacağımdan emin olsam da, bazen korkmuyor da değilim. İnsan eskilere neden özlem duyar? Bunu hissetmek bile istemiyorum.

Bu şehrin en çok rüzgarından şikayet ediyor gibi görünsem de, seviyorum aslında. Rüzgar estikçe bazen uzun saçlı hallerim geliyor aklıma. Saçlarımı salıp rüzgarda uçuşsun istiyorum. Murat Çelik "Ben saçlarımda ruhumu saklarım" derken benim hissettiklerimi hissettiğinden adım gibi emin oluyorum böyle zamanlarda.

Bazen çok kötü, birçok insanın duymaya tahammül edemeyeceği hikayeler dinliyorum. Yüreğim eziliyor, parçalanıyor. Dışımızda kalan insanların bütün dram serilerine taş çıkaracak hikayelerinin olmasına şaşırıyorum. Kendi hayatımı tekdüze buluyorum. Başımdan böyle hikayeler geçmediğine sevineyim mi yoksa başkalarının bu tür hikayelerinin olduğuna üzüleyim mi bilemiyorum.

Sonra gemiler var. Boğazın iki ucundan gelip geçen gemiler... Ne zaman boğaz kenarına gitsem bir sürü gemi. Cemal Süreya'nın kuşları gibi, benim de gemilerim olsun istiyorum. Sonra aklıma geliyor, gemileri benden önce İsmail Abi'nin sahiplendiği. Onunla da paylaşabilirim diyorum içimden.

Planların ardından bir diğer yeni plan geliyor bazen. Ardı arkası kesilmeyen bir hızla gelip gelip duruyorlar.

Blogumun şeklini şemalini artık hiç sevmiyorum. Değiştirmeye de üşendiğimin farkındayım. Ama ne zaman açsam yazdıklarımı eskisi gibi okuyasım da gelmiyor. Okuyasım gelmediği gibi bir oturup iki kelam yazamıyorum. Yazmak lazım. Birileri tarafından duyulmamış hikayeleri yazıya geçirmek lazım ki kaybolmasın.

Sonrası? Sonrası da uyku...

28 Ocak 2014 Salı

Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı

Aniden gelen haberle, apar topar Çanakkale'ye gitmek için hazırlanıyorum şu an. Elim ayağım birbirine dolanmış halde. Sağa sola koşturur haldeyim. Oturayım bir soluklanayım dedim.

Bundan sonra Çanakkale'de yaşayacağım. Yeni bir memleket, yeni bir iş, yepyeni insanların arasında. Bu şehrin içinden deniz de geçiyormuş meğersem. Deniz güzeldir hep. Deniz kenarı bir şehirde yaşamayı hayal ettim bugüne kadar.

Çok bekledim bugünler için.

Kaç haftadır kazasız belasız şu beklediğim haber gelsin diye beklerken, rahat nefes alamaz hale gelmiştim. Telefon gelince derin bir nefes alıp verebildim sonunda.

Yalnız çok ani, apar topar bir şey oldu bu. Elim ayağım birbirine dolanmış halde, kısa bir zaman içinde telefon trafiği, bileti ayarlama derken "yolcudur abbas, bağlasan durmaz" diye sayıklıyorum içimden.

Rahatlamayla birlikte saçmalayasım gelmiş sanırım biraz.

Buralara iyi bakılsın, arada sırada uğrayacağım yine.