İki haftayı geçkin bir süredir yokum. Şu son birkaç gündür de, ne televizyon izleyesim ne de internete giresim var. Kazara gözüm ilişse birkaç saniyelik görüntü ya da ses beni yerden yere vurmaya yetiyor ya da midemi ayağa kaldırmaya.
Oysa iki hafta önce, yaşadıklarım, şahit olduklarımı gelip güzelce anlatmayı düşünüyordum. Yine bir yağmur altında, anahtarsız, parasız, cep telefonsuz yetişmeye çalışılan bir ÜDS atlattım. Tabi sınava yetişmeden önce, İzmir'de delicesine yağan yağmura bakıp da, şemsiye alsam mı almasam mı çelişkisi de var yoğun şekilde yaşadığım. Alt tarafı şemsiye diye düşünüyor insan, niye çelişkiye düşüyorsun ki diye gelebilir insanın aklına. Ama kazın ayağı öyle değil, sağolsun ÖSYM, yaptığı sınavlara girişte hiçbir eşyaya izin vermediği için, sağanak yağmurda bile insan şemsiye almaya korkuyor yanına. Bu çelişki sonrasında, ıslanıp tam 3 saat boyunca ıslak ıslak sınavda oturmaktansa, yanıma şemsiye alıp öyle çıktım. Kapıda da bıraktım sonu ne olur diye düşünmekten kendimi alamadım haliyle. Şemsiye de arkadaşın, kaybolsa ne hesap vereceksin falan filan. Bu sınav saçmalığını bir şekilde atlattım çok ıslanmadan. Geçen yıllarda nisan ayında Negatif Bey ile beraber girdiğimiz bir ÜDS vardı ki, ikimiz de cımcılık bir şekilde girdik sınava. Sınav çıkışı da artık donumuza kadar ıslandığımızdan, ıslanmamızı umursamadan eve doğru yol aldık. 3 saat boyunca donunuza kadar ıslak bir şekilde sınava girmiş olmayanlarınız varsa, bir tık kadar uzağınızdayım, her türlü deneyimimi paylaşabilirim.
Sınav sonrası, Pazartesi günü, sevgili sevdicek insanıyla beraber, günler öncesinde planladığımız Biga tatili için buluştuk. Ben asıl bu Biga' ya giderken, Biga'da kaldığımız bir hafta boyunca yaşadıklarımız üzerine bir sürü şey anlatacaktım. 7 saat sürmesi gereken yolun, tam 8.5 saat sürmesi, otobüste başımıza gelenler...Yolda, 2 yolcunun binip, şoförü dolandırıp yarı yolda otobüsten inip kayıplara karışması ve bizim o 2 yolcuyu tam 45 dakika yolun kenarında yağmurda beklememiz (burada hemen bilgi vereyim. Yolda otobüse binen yolcular yol işçileriymiş, inecekleri yerde şantiye ustasının paralarını vereceğini söyleyip binmişler, inip kaçtı adamlar. Sonra ne gelen oldu ne de giden). Otobüste sürekli yer değiştiren yolcular ve yolculara atar yapan şoför...
Bir hafta kaldığımız Biga'da, sevdiceğimin arkadaşının, ev arkadaşları ve arkadaşlarının 1990 ve sonrasında doğan insanlar olması, ve bu nesil üzerine yaptığım mikkemmel gözlemler. Devrin nereden ne hallere geldiği. Sevdiceğimi gecenin bir yarısı hastaneye kaldırmamız, hastane öncesi, hastaneye giderken, hastanede ve sonrasında yaşadıklarımız...Bunların hepsini yazacaktım. En komik ayrıntılarına kadar aklımdaydı hepsi, döndüğümde bir bir yazmayı planlıyordum bunları...Çok güzel bir şekilde bir hafta geçirmiştim oysa ki...
Geçen hafta pazartesi geri döndüm. Birkaç gün boyunca ağır grip olduğumdan yataktan kalkamaz bir haldeydim. Çarşamba günü kendime geldim biraz. Uyanır uyanmaz 24 şehit haberini duydum. Ölen gencecik insanlar birkaç gün çıkmadı aklımdan. 1984 yılından beri, olan hep bu gencecik insanlara oluyor. Hala da olmaya devam ediyor. Haberlerde özellikle dikkat ediyorum, şehit haberlerinde, şehit ailesinin evini gösteriyor, ne bir villa, ne bir lüks apartman dairesi vs. Ya bir köyde, kasabada, ya da bir şehrin varoş semtlerinde bir ev. Şu yaşıma kadar bir tane bile bunun aksini ispatlayacak bir görüntü görmedim. Şu şehit aile evleri bile sanırım çok fazla şey anlatıyor insanlara, ciddi anlamda bakıp düşündüğünüz zaman. Sonrasında, söylenenler tipik, bildiğimiz şeylerdi yüksek kademelerden. İşin medya boyutundaysa, saçmasapan bir kavga başladı, "yayını durdurdular/durdurmadılar" üzerine. Gencecik 24 insan ölüp gitmiş, bazı kesim hala bunun üzerinden prim derdinde. Sonrasında sağda solda, yazılıp çizilenler...Ne haberlere bakmaya ne de internete girip de ne yazılmış ne çizilmiş demeye tahammül edecek halim yoktu. Hep böyle oldu, bu olay birkaç gün konuşulacak sonra yine eski yaşamına dönecek insanlar. Bunun tarihini hep hatırlamak adına not düşeyim buraya 19 Ekim 2011
Sonra da, 23 Ekim 2011 tarihinde sabah uyandım, kahvatı yaptım sigaramı içtim derken, öğleden sonra Van Depremi haberiyle yıkıldı ortalık. İki gündür 300'e yakın ölü olduğundan, artacağından bahsediliyor. İki gündür de hiçbir şey yapamadım. Sadece dün bir arkadaşımın düğününe gittim. Bugün de, bir saat kadar haberleri izledim. Neler neler gördüm, nelere şahit oldum o bir saat içinde. İnternete göz attım, şu berbat günlerde bile bazı insanların çıkıp da insanın midesini ayağa kaldıracak şeyleri söylemeye cesaret edebildiklerine şahit olup, yine onlar adına insanlığımdan utandığım bir gün oldu. Neler neler yok ki...Birileri çıkıp "oh oldu, güzel oldu, zamanında askere polise ateş açıp, taş attığınız zamanlar vardı. Şimdi de size ilk yardım eden askerdi, polisti" gibilerinden bir şeyler zırvaladı. Ulan insanlar ölmüş yok yere. Hala neyin derdindesin sen? Bir başka insan demeye bin şahit isteyen yaratık da "gelen yardımlar için teşekkür edip, bu yardımlarda kardeşlik kokusu var, kardeşlik selamı var" diye saçmaladı. Ulan siz yıllardır gözlerinizi, kulaklarınızı kapatıp, o kokulara burnunuzu tıkıyorsunuz da, insanlar arasında hep bir kardeşlik var. Edirne'sinden Ardahan'ına kadar herhangi bir yerde bir doğal felaket olsa akın akın yardım ediyor insanlar, ırkını cinsini ayırmadan. Hala neyin derdindesiniz siz? İnsanlar şu Van'daki deprem olduğu andan itibaren, yazlıklarını, evlerini açıyor açıkta kalanlara. Ölen, yaralanan, belki de hala enkaz altında kalan bir sürü insan var. Dua ediyorum duyduğum ilk andan itibaren, yüreğim sızlayarak takip ediyorum birileri kurtuldu mu acaba diye. Yardım yapan yerleri araştırıyorum saatlerdir.
Aylar önce, Japonya neler yaşadı. Gelmeyen şeyler kalmadı ülkenin başına. Şimdi de biz yaşıyoruz bir haftadır. Terör belası yıllardır var, ama onun üzerine gelen Van Depremi de felç etti insanları. En berbat tarafı da kışın geliyor olması. Bakıyorum, kağıt gibi yıkılan evler. İnsanlığına tükürme isteği uyanıyor bazılarının, içimde daha da çok. Rahat ediyor musunuz şimdi cidden? Şu ölümüne sebep olduğunuz insanları gördükçe? Zamanında çaldığınız demirin, çimentonun, çeliğin vs'nin tadını çıkarabiliyor musun ağız tadıyla. Her yaşadığımız depremde böyle lanetler olsun. Bizi deprem öldürmüyor, bizi binalar öldürüyor hep. En küçük bir sallantıda yüreğimiz ağzımıza geliyor, hacıyatmaz gibi sallanan binaların içinde. Gidip geliyoruz. Arkadaş hiç mi ders almazsınız! Hiç mi insanlık yok içinizde. Katili olduğunuz insanlar arttıkça nasıl yaşayabiliyorsunuz gönül rahatlığıyla, hiç mi sızlamıyor yüreğiniz. Allah hepinizin belasını versin. Ne diyeyim?
Hiçbir şey yazmaya halim de yok. Günlerdir ne televizyonu açabiliyorum ne de internete girip bir şeyler okuyabiliyorum. Günlerdir birilerine üzülüyorum, yüreğim parçalanıyor, birilerine de ağız dolusu küfürler ediyorum. Bunlar olurken de, birileri olaylar üzerinden saçmasapan kavgalar etmeye, olmadık şeyleri tartışmaya devam ediyor. Ulan insanlar ölüyor, insanlar. Şu hayattaki temel hak olan "yaşama hakkı"nı kaybediyor insanlar. Katiller yüzünden. Doğrudan ve dolaylı katiller var. Her türlüsünün becerebildiği tek şey insanlığı ayaklar altına almak. Sonrasında yaşanılan şeyler, daha berbat, fazlasıyla mide bulandırıcı. Gördükçe, duydukça her birini gördükçe günlerdir, ne bir şey yazasım, ne birilerine bir şeyler anlatasım, ne de herhangi bir şey yapasım geliyor. Buna sebep olanların Allah hepsinin cezasını versin. Tek diyebildiğim şey bu. Şimdi ben yine gideyim. Günlerce olmayacağım yine.
5 yorum:
hiç sevmem böyle ama tek diyeceğim şu: "+1"
bunu yayınlamazsan daha iyi olur :)
Bu yazı çok güzel. Sen ol bence, yani böyle birilerinin olması lazım:/
Onun dışında Biga anılarını da yazsan keşke:)
ey abuk insan! sen ne adi, ne kendini bilmez, ne değişik bir insansın.
sevgilerimle.
1990 gençliği lafını üstüme alınmıyorum:P
ve lakin, söylediğin her şeye kelimesi kelimesine katlıyorum.
eline sağlık.
@negatif, +1 rep, teraziye tıkladım bebeYim falan deseydin benden çok süpriz hediyeler kazanacaktın ama yarıda kaldı. bu sabahın köründe yürüyüş yapmak iyi geldi yahu, kendime geldim resmen.
@particle, hayatın akışını bırakmamak lazım tabi olumsuz şeylere rağmen ama umarım ileriki günlerde ayrıntılı bir şekilde yazabilirim Biga anılarını :)
@bilge, sen de gençsin, inkar etme biz yaşlandık artık nesliniz üzerine gözlemlerimi yazacağım bundan kaçamazsın okuyacaksın hepsini! :)
Yorum Gönder