Sayfalar

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Bayram

Her insan için bayramın geldiğini anlamanın farklı yolları vardır. Kimisi için, evin her yerine yayılan annelerin güdümüyle gerçekleşen (nasıl bir cümle oldu bu?) "bayram temizliği" ile, kimisi için "yeni kıyafetler" alma teleşı ile, kimisi için takvimler, televizyonlar, sosyal medya, cep telefonları vs...

Benim için de bayramın geldiğini anladığım zamanlar mezarlıkla ilgili. Şimdi, mezarlıkla bayramın ne alakası olabilir diyebilir insan. Açıklayacağım efendim. Aradaki ilişkiyi açıklamadan önce belirtmem gereken birkaç nokta var. Şu sol taraftaki fotoğraf, iki hafta önce çekilmiş, gugıl sağolsun. Bu fotoğraftaki yer "Salihli Asri Mezarlığı". Evimin 7/24 manzarasıdır. Kapılarımız karşılıklı, aramızda cadde var sadece. Duvalarında gördüğünüz gibi çalışma var, bugün itibariyle hemen hemen bitmiş durumda, duvarlarını yenilediler, kırmızı küçük tuğlalalarla, şekil yaptılar mezarlığımıza. Bir evin mezarlığa karşı olması elbette ki birçok insanı ürkütebilir, hatta yıllardır, arkadaşlarımın bana yönelttiği soru da şudur; "Geceleri korkmuyor musunuz?" Sağolsunlar, istisnasız her biri sordu bu soruyu, ben de her defasında "Yok, niye korkalım ki?" diye cevap verdim. Mezarlık sessiz sakin bir yer, ölülerden hiçbir zarar gelmiyor, dahası yaşayanlar mezarlığa geceleri girip türlü işler çeviriyorlar. Mezarlıkla ilgili bütün anılarımı başka zamana bırakıyorum, bir gün detaylı bir şekilde "mezarlığı" anlatacağım. Bugün mezarlığa değinmemin asıl nedeni "bayram"ın geliyor olması. Evet, alakasına da gelirsek;

Bilenler bilir, adettendir, dini bayram arefelerinde "vefat etmiş yakınlar" ziyaret edilir. Benim manzaram olan, memleketimin mezarlığı da, 365 gün boyunca, en yoğun günlerini dini bayram arefelerinde yaşar. Hatta 3 gün öncesinden dolmaya başlar. Ama benim bayramın geldiğini anladığım anlar, insanların yoğun olduğunu görmem değil. Bambaşka bir şey.

Koyduğum fotoğrafa dikkatlice baktığınız zaman, cadde boyunca gördüğünüz duvar kenarına, 3 gün öncesinden, kadınlı erkekli "Roman"ların doldurması. Bu roman, kitap olanı değil tabi. Bildiğimiz çingeneler. Gerçi bu güzelim kelimeyi de yasakladılar sanırım, ama hiçbir şekilde aşağılama amaçlı dile getirmiyorum burada, birbirlerine "çingene" diyorlar zaten. Neyse...Efendim, 3 gün öncesinden, Romanlar bu duvar boyunca, kapı önünden başlamak suretiyle "yer tutmaya" başlarlar. Geceleri de, yerlerini kaptırmamak için küçük bir sedir üzerinde, iki sandalyeyi birleştirip üzerinde, ya da yere bildiğimiz "döşek" serip yatarlar. Geceleri de hiç susmazlar, arada kavga ederler birbirleriyle paylaşılamayan "yer" için, arada da şarkı söylerler, ya da oturur muhabbbet ederler birbirleriyle. Amaç, mezarlığın en kalabalık olduğu bayram arefeleri ve bayram günlerinde en güzel yeri kapıp "ziyaretçiler"e çiçek satabilmek.

İşte, benim için bayramın geldiğini anladığım zamanlar, Romanların mezarlığın duvarlarının kenarlarına 4-5 günlük kamplarını kurmalarını başlamasıdır. Bu 4-5 günlük süreci izlemek oldukça zevklidir aslında. Özellikle geceleri, birbirleriyle kaldıkları zamanlar. Balkona çıkıp sigara içtiğim zamanlar, konuştuklarını, kavgalarını, şarkılarını, kahkahalarını, birbirlerine bağırmalarını izleyip dinlemeyi seviyorum. Bir gece, yoldan geçen bir çift, duvar kenarındaki çiçekçi kadından çiçek alacak,  yanındaki sevgilisine (nişanlısı da olabilir) bir demet karanfil alacak olan adam, kadınla tam tamına yarım saat (30 dakika) pazarlık etti. Kadın 10 liradan aşağıya bir kuruş inmezken, adam da en fazla 5 lira vereceğini söyleyip durdu. En sonunda çiçekçi kadının dediği oldu, ve 10 liraya anlaşıp, çiçeği aldılar gittiler. Gecenin saat 2'sinde oldu bu olay geçen sene. Dün gece de, gecenin saat 4'ünde öyle bir kavga ettiler ki birbirleriyle bütün mahalle ayağa kalktı. Birbirlerine girmediler fakat, bağırmaları yetti. Bu kavga da "yer kavgası"ydı anlayacağınız üzere. Ve tam 24 dakika boyunca birbirlerine bağırıp durdular. Bunu, bir şikayet şeklinde söylemiyorum, yıllardır böyle bu durum, ve yer yer rahatsız edici noktalara geldiği zamanlar olsa da, gerçekten güzel bir renk getiriyorlar. Babamın tanıdığı bir adam var mesela çiçek satan, onun köşesi her sene belli, artık nasıl ayarlıyorsa, her sene giriş kapısının tam önünde sol kenarda şemsiyesini açıp kuruyor tezgahını. En güzel yer de onun bence. Anneme bu zamana kadar, normal zamanlarda tek bir çiçek aldığını hatırlamadığım babam, yıllardır bu çiçekçi adamdan, bayram günleri, bir tane karanfil alıp anneme verir. Bu da benim için bir bayram alametidir.

Sadece mezarlığın duvar kenarında değil, bizim evin önünden başlamak suretiyle, caddenin iki kenarında da sıralanırlar. Çoluklu çocuklu, kadınlı erkekli...Şimdi de, ben bunları yazarken (tam da mektup havası oldu şimdi, ben bu satırları yazarken diye) dışardan sesleri geliyor. "Bir karanfil 1 lira", "20 tane karanfil 6 lira" sesleri karışıyor, araba, insan seslerinin arasında. Mezarlık kalabalıklaşmaya başlıyor gitgide. Şehirdışından gelenler bugünlerde yoğunlukta, araba plakalarından anladığım bu. Her sene böyle dediğim gibi. Bu arefe günlerinde mezarlığa şehirdışından gelenler ziyarete geliyor. Bunu da yazın bir kenara.

Mezarlığa gittiğinizde dikkat ettiniz mi? Mezar başlarında özellikle, hep "selvi ağacı" vardır. Selvi ağaçları doldurur mezarları. Nedenini merak ettiniz mi hiç? Mezar taşlarının üzerinde de vardır, yeşil renkte çizilmiş, isimlerin üzerinde, ya da altında "selvi" ağacı vardır. Bunun nedenini, "tasavvuf"tan öğrenebiliriz. Bize de, zamanında "eski türk edebiyatı" hocamız anlatmıştı. Selvi ağacı, "arapça'daki elif harfine benzer", "elif harfi" de Allah'ın tekliğini temsil eder, ve Allah kelimesi de "elif" ile başlar...Vefat eden insan, Allah'ın birliğine kavuşur, "Mevlana'nın" "şeb-i arus" diye nitelendirdiği de, bu birliğe kavuşmaktır. İşte bu nedenlerle de, mezarlıklarımızda, mezarların başına "selvi ağacı" dikilir.

Bayram, mezarlık, Romanlar, tasavvuf, derken yine daldan dala atladık. Herkese şimdiden güzel bayramlar...

1 yorum:

ekin dedi ki...

akrabalarıyla başta ayrı şehirlerde olmamız nedeniyle pek fazla görüşmeyen dolayısıyla da bayram seyran işlerini uzaktan, fazla da ilgi ve sevgi duymayarak izleyen birisi olarak yazı "bu bayram" sevdiğim ilk bayram yazısı oldu. acayip hoşuma gitti.

evet. bi de iyi bayramlar tabii.